Animenin altın çağından gelen bir muhteşemliğe tanıklık edin…
Eski bir efsaneye göre, kimsenin bilmediği bir cennet vardır yeryüzünde. Öyle bir cennet ki, sadece kurtların açabildiği, sadece onların girmesine izin verilen.
Öyle bir zaman gelmiştir ki, artık yeryüzünde kurtların olmadığına inanılmıştır. Öyle çok inanmıştır ki insanlar buna, artık gerçek silinmiştir gözlerinden. Kurtlar aramızdadır aslında ama gerçek formlarında görünmezler. Kendilerini insan görünüşleriyle gizlemektedirler.
Hikayemiz bu kurtlardan dört tanesinin buluşmasını (Kiba, Tsume, Toboe, Hige), yanlarına beşinci bir kurdu almalarını (Blue), gerçekleri anlayan ve iyi niyetlerini bir şekilde belli eden –ve tabii ki kendi hikayeleri olan- insanların yardımlarıyla (Cher, Hubb, Quent) da cenneti açmaya çalışmalarını konu alıyor.
Cenneti açmanın sadece iki şartı var aslında. Lunar flower (cennet kapılarını açmak için geken çiçek, Ay Çiçeği) ve kurtlar.
Dünya’nın sonu geldiğinde, sadece kurtların açabileceği cennet dışında bir şey kalmayacak ve tüm canlılar yok olacak. Ta ki bundan sonra yeni bir yaşam oluşacak, hayat tekrar yeryüzüne gelecek.
Bizim hikayemizde, artık Ay Çiçeği kalmamış durumda. Kendilerini çok önemseyen ve nimetten sayan asiller (bildiğin baba parası ve soylarına güvenler), Ay Çiçeklerini simya biliminin yöntemlerini kullanarak vücuda getiriyorlar. Denemelerinin çoğu beceriksizce -ve başarısız- olsa ve tüm başarısızlıklarını öldürerek ortadan kaldırsalar da, sadece son denemeleri olan Cheza hayatta kalıyor. Yani Cheza, insan formundaki bir Ay Çiçeği oluyor.
İlk bölümde Kiba ve Tsume ile tanışıyoruz. Tsume benim anime tarihinde en beğendiğim karakterlerden biri –hatta en sevdiğim- diyebilirim. İnsanların arasında saklanıyor ve karnını doyurmak için, onlardan çalan bir grubun içinde yer alıyor.
Kiba ise serinin yakışıklı ve duygusal çocuğu olarak resmedilmiş. Bir şekilde Ay Çiçeğinin kokusunu alıp, sume’nin yaşadığı yere kadar gelmiş. Tam olarak kendisi de nasıl olacağını bilmese de, yolculuğunun onu nereye götüreceğini bilerek dolaşıyor.
Şans eseri Cheza serinin başında Tsume’nin kentindeki bir araştırma laboratuvarında gözetim altında bulunuyor. Laboratuvarın lideri olan Cher’in araştırmaları, onca zamandan sonra kurtlara tepki verip gözlerini açan Cheza’nın bilgisine pek de cevap veremiyor tabii.
Bu sıralarda Lord Darcia III ile tanışıyoruz. Cheza’yı yaratan asillerden gelen bir aileden olan Darcia III, sevgilisinin hastalığını düzeltmek için Cheza’ya ihtiyaç duyuyor. Büyükbabasının laneti dolayısı ile bir kurt gözüne sahip olan Darcia, “Cennet hastalığı” adını verdikleri bir rahatsızlık dolayısı ile ruhunun cennette tutsak kalması dolayısı ile koma haline girmiş olan sevgilisinin, sadece cennetten geri getirilerek düzeltebileceğine inanıyor.
Darcia’nın hikayesi ileride çok ilginç bir hal almakla birlikte, maalesef ki konu hakkında çok açık vermek gerekeceği için burada anlatılmamıştır. Sadece diyebilirim ki, ailler ile kurtlar arasındaki nefret ilişkisi ile cennet meselesinin tüm temeli ve ayrıca Ay Çiçeği sırlarının tamamı bu adamın özünden anlaşılabilir.
Bu arada kısaca bahsetmek istediğim bir başka bilgi daha var. Seri boyunca yaşanan her şey ve hemen hemen tüm hikayelerin temelinde, Book of The Moon (Ay’ın Kitabı, Ay Kitabı) isimli bir çalışma yatıyor. Tam kaynağı bilinmese de, Darcia I’in yazdığı düşünülen bu pagan çalışması olan kitapta simyanın tüm temelleri, cennet kapısını açmak için gereken simya hamleleri, kurtlar, Ay çiçeği, kızıl ay hakkında açıklamalar ve Ay bakiresi (Cheza gibi) ile onun hayata getirilişi hakkındaki tüm bilgilerin olduğuna inanılır.
Aslında görüldüğü üzere çok karmaşık, ama bir o kadar da basit bir konuya sahip olan serinin akıcılığı da akılcılığı kadar enteresan. Bir kere tüm seri boyunca sıkılacağınız ya da “neyse, yarın izlerim” diyeceğiniz bir nokta gelmiyor. Ayrıca hikayenin özüne sadık kalarken, bildiğimiz mitolojiye de el sallaması keyifli olmuş.
Her karakterin hikayesini izlemek, onların bağlantılarını çözmek, sonuçlanmayan soruların özüne varmak ve taraf tutmaya alışmakla uğraşırken, garip bir dünyanın çekirdeğinde, kendinizi birilerinin kazanmasını dilerken –“istemek” az kalıyor- bulmak gibi enteresan duygularda kaybolacağınıza garanti veriyorum.
Özel bölümleri izlemeden, Wolf’s Rain’i bitirmeniz olanaksız. Hikayenin bağlanışı, karakterlerin son durumları ve nihai sonucu sadece bu son dört bölüm açığa çıkarıyor. O yüzden sakın atlamayın, unutmayın.
Benim seriye bakışıma gelirsek;
Wolf’s Rain’i izlemeyen, “ben anime izledim” diyemez. İki tane herkesin bildiği, isim yapmış seriyi izledikten sonra kendisini şımartan sivrilere karşıyım. Muhakkak izleyin, izlettirin ve anlatın. Boş serilere harcadığınız zamanın ve dikkatin çok daha fazlasını hakeden bir seriyle karşı karşıya olduğunuzu unutmayın.
Bu arada serinin açılış ve kapanış şarkıları gerçekten efsane. Zaten Yoko Kanno imzalı bir şeyin kötü olma ihtimali var mı ki? Özellikle Steve Conte vokaliyle “Stray” tam bir arşiv parçası. Ardından da “Tell Me What The Rain Knows” ile Sakamoto beni benden alıyor.
2003 yapımı bu serinin yakın zamanda bluray sürümü de yayınlandı ama DVD sürümünün de kalitesi güzel.
Bölümler:
City of Howls |
Toboe, Who Doesn`t Howl |
Bad Fellow |
Scars in the Wasteland |
Fallen Wolves |
The Successors |
The Flower Maiden |
Song of Sleep |
Misgivings |
Moon`s Doom |
Vanishing Point |
Don`t Make Me Blue |
Men`s Lament |
The Fallen Keep |
Grey Wolf |
Dream Journey |
Scent of a Flower, Blood of a Wolf |
Men, Wolves, and the Book of the Moon |
A Dream of an Oasis |
Consciously |
Battle`s Red Glare |
Pieces of a Shooting Star |
Heartbeat of the Black City |
Scent of a Trap |
False Memories |
Moonlight Crucible |
Özel Bölümler: Where the Soul Goes |
Gunshot of Remorse |
High Tide, High Time |
Wolf`s Rain |

“Hoşuma Giden Şeyler”in kralı… Dededen Beşiktaş taraftarı… Anime izler, altyazılarla uğraşır.