Tokyo Magnitude 8.0 [TV][2009]

Bir şekilde hepimizin ağır travmalar yaşadığı konular vardır. Vefatlar, hastalıklar, kazalar, belki bir yakınımızın ya da arkadaşımızın başına gelenler, bu liste uzar gider. Ama bunların çoğunu kapsayabilen bir başlık var ki, o da depremler.

Gerek ülkemizde, gerekse dünya genelinde gördüğümüz, okuduğumuz ya da televizyondan takip ettiğimiz deprem mücadeleleri ve yıkımlarda tek bir gerçeği kanıksamamız gerekiyor: “Doğa, daima en saldırgan güç ve ona karşı durabilmek için, onunla uyumlu ya da ondan güçlü olmak zorundayız.”

Tokyo Magnitude’un arka planı aslında bayağı ilginç. Onlarca akademisyen, bilim adamı, tasarımcı ve fizibilite raporu okunmasının ardından, bu kadar adam tek bir kıyamet senaryosu hazırlıyor: “Tokyo’da beklenen en büyük depremden daha da büyük ölçekli bir sallantı olursa başımıza neler gelebilir?” Ortaya çıkan sonuç tam olarak gerçeğe uygun ve kurgusu itibarıyla gerçekliği korkutan bir çalışma.

Normal şartlarda “kıyamet senaryosu” dendiğinde, insanın aklına atom ya da hidrojen bombaları, yangınlar, doğanın yok oluşu, nükleer felaketler falan geliyor. Unutmamamız gereken, kıyametin bu kadar da faraziye ihtiyaç duymayacağı. En güzel örneğini de izledik işte.

Tokyo Magnitude hikayesinin ilerleme temeli çok sağlam. Hem duygusal, hem de yıkım hikayesi senaryolarını o kadar güzel harmanlamış ki, işin aslı ağlamamaya çalışıyor olmanızda gizli.

Merkezde Mirai adında bir kız bulunuyor. Kendisi genel genç kız sorunlarının elini kolunu salladığı dönemde, ailesine kafa tutan bir hanımcık. Geleceğiyle ilgili bir ton soru işareti var ve nasıl çözmesi gerektiği konusunda hiçbir bilgisi ve ilgisi olmadığı için sürekli dertli çocukluk gibi bir mantıkla geziniyor.

Kardeşi Yuuki ise daha küçük olduğu için, onun dünyası robotlar, çizgi filmler ve oyunlar üzerine kurulu.

Yaz tatilinin başlaması ile Mirai’ye ilk vazifesi veriliyor: “Kardeşini Odaiba’daki robot fuarına götür.”

Her ne kadar bir genç kızın koşa koşa gitmek isteyeceği yerler listesinde, hele ki yaz tatilinin daha yeni başladığı göz önüne alınırsa, sonlarda bile yer almasa da, ailesinin isteği olarak yola çıkıyorlar. Mirai o kadar keyifsiz ki, bütün konuyu başlatan mesajı telefonuna yazıyor: “Tüm Dünya yıkılsa bile umurumda değil.”

Tam bu sırada Tokyo’yu 8.0 şiddetinde bir deprem vuruyor ve yıkım başlıyor. Bulundukları fuarın kurulduğu yer olan Odaiba, yapay bir ada. Tabii ki de depremden de sert bir şekilde etkileniyor. Bina yıkılmaya, çökmeye başlıyor ve adayı karaya bağlayan köprüde bir kopma oluyor. Artık iki kardeş için hem ailelerine dönüş, hem de hayatta kalma mücadelesi başlamış oluyor.

Neyse ki seriye dahil olan Mari, kardeşleri himayesine alıyor ve onlarla beraber annelik içgüdüsünü konuşturarak yola çıkıyor.

Tokyo Magnitude üzerine söylenecek aslında çok fazla şey var. Gerçekliği ve sahte hikayeleri çarpıtılmış olarak aktarabilme başarısının dışında, insan ilişkileri ve bizim hayata nasıl güçlü ellerle bağlandığımızı resmetmesi de ayrı bir başlık konusu.

Normal şartlarda bu tarz bir anime izliyorsanız, binaların yerle bir olmasını, yolların çökmesini ve üzerinde ne varsa yutmasını, gaz borularının patlayıp bir alev topuna dönüşmesini ve binlerce kişiyi kavurmasını, hatta belki tüm bu depremlerin kaynağının “uzaya ya da cehenneme açılan bir kapı” falan olmasını ekleriz. Öyle bir konsept oturtulmuş ki kafamızda, sanki bu tarz sıkıntıları yaşamak için önce bir Hollywood filmi izlememiz gerekiyor ve ona bağlamamız gerekiyor gibi hissediyoruz.

Ama TM8 tüm bu alışılagelmiş filmatik denklemler duvarını deliyor ve bize ağır bir drama ile örülü, insan ilişkileri ve aile bağları ile alakadar bir yıkım sonrası gündemi sunuyor.

Mirai’nin çocuksu ve saldırgan boş vermişliğinin kaybolmasını, Yuuki’nin çocuksu korkularını ve erkek olmasının verdiği garip gücü ve hiddeti, Mari’nin bizim iki kardeşi annelik içgüdüsü ile kanatları altına almasını ve her şeyin önüne koymasını izlerken, diğer tarafta da ağır bir deprem tatbikatı izler gibi hissetmeniz olası.

Ya olursa desek neler yapmak lazım? Olmasa bile nasıl hazırlıklarda bulunmalıyız? Bu tarz bir olayla karşılaştığımızda asıl düşmanımız içeriden gelenler olabilir mi? Bu ve bunlar gibi çok fazla soruya cevap bulabilirsiniz.

Yıkımlar daima vandallar doğurur. Saldırgan ve liderlik yapmaya çalışan insanlar ortaya çıkarır. Diğerlerinden üstün hisseden kişi ve kişilikler yaratır. Herkesle eşit haklara sahip olması gerekirken, kendi derdinin herkesten önce çözülmesi gerektiğine dair saplantısı olan gruplarla tanıştırır.

İşte bu kadar gerçek bir çalışma Tokyo Magnitude.

Yapım özelliklerine geçersek, serinin çizim kalitesi çok üst düzeyde. Zaten anlattıklarımdan fark edebileceğiniz gibi, bu tarz ikircikli bir konu üzerine çalışıyorsanız, detayları ve hikayenin görsel aktarımını ne kadar ince olarak görebilirseniz, o kadar bağlanabilirsiniz elinizdeki mevzuya. Stüdyodakiler de bunun farkındalarmış sanırım ki, bütün seri boyunca ne kadar detay varsa, olması ve anlatılması gerektiği gibi üzerinde durularak hazırlanmış.

Tokyo kulesinin çöküşünden insanların kaçışmalarına, yüzlerdeki korku ifadelerinden iç kısımlarda kalanların başlarına geleni anlamaya çalışmalarına kadar her saniye ince işçilik eseri.

Müzikler konusunda sınıfta kaldığını buraya not düşüyorum ama bu senaryo için de çok ağır müzikler koysalar, bu sefer de insanlar onlara kanalize olup konuyu aksatabilirlerdi. O yüzden her ne kadar müziklerde kısıtlı davransam da, yapılanın doğru olduğu kanaatinde olduğumu da belirteyim. Sonuçta elinizdekini gerçekten aktarmak istiyorsanız, dikkat dağıtmamanız lazım.

Konu hakkında da zaten söylenebilecek her şeyi söyledim. Araştırma ve hazırlanma geçmişi ile tam puanı alıyor benden.

Tokyo Magnitude 8.0’ın asıl gücünün “insan ilişkileri” olduğunu unutmayın. Evet, doğanın bir tepkisini ve karşılaşabileceklerimizi muhteşem bir biçimde özetliyor ama aynı zamanda insanların ne kadar korkak ve korkuyla beraber saldırgan olabileceklerini, kendi durumlarını gelecekleri olan çocuklardan bile ne kadar üstün gördüklerini izlerken düşüncelere dalabiliyorsunuz. Yarın başımıza böyle bir felaket gelse, önceliğiniz ne olurdu?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir