Kişisel zamanım iyice daraldı bu günlerde ama gene de animelerden kaçış yok. Yalnız zamanım daraldı diye sadece dizileri izlemeye çalışıyorum da… “BU NE BİÇİM ANİME BİRADER BÖYLE?”
Minamijuuji adası kendi başıma, sakin sakin takılırken, adanın işleyişi bir gece sahile vuran genç bir delikanlı ile değişim göstermeye başlar. Tsunashi Takuto adındaki bu delikanlının özel güçlere sahip olduğu çok kısa bir süre içinde ortaya çıkacak ve hikaye onun etrafında şekillenecektir.
Adanın diğer suyla çevrili kara parçalarından farkı, altında yaklaşık 20 tane insan sürücülerden faydalanan insansı robot saklanıyor olmasıdır.
“Adaya babasını aramaya gelen Takuto’nun çevresindekiler ve gelişen olaylar, bizi içine çekecek akıl almaz sırlarla dolu bir evrenin kapılarını açacak” deseydim ne güzel olurdu, değil mi?
Bunu kısaca bir kerede açıklıyorum, sonra anlamadım demeyin:
Sevgili BONES stüdyosu ve anime severler; Bir anime yaparken bir çok farklı eserden etkilenmek, esinlenmek, bir kültüre ait olanın getirdiği olmazsa olmaz seçeneklerdendir. Siz en güzeli yapma uğraşı verirken, o an için tahtta oturan “en güzel”den ilham alır ve onu geliştirirsiniz. Peki neyi nasıl yaparsanız hiçbir şey beceremezsiniz?
Evangelion’un ilerleyişini ve EVA Unit 01’in sahneye çıkış sekansını alalım. Bunu feminen bir erkek robotun hareketlerine yapıştıralım. İçine bir pilot koyalım ve Sailormoon tarzı dönüşüm geçirtelim -resmen “ay kızıyım ben” diye bağırsa olur yani-. Kıyafetleri değişirken garip garip el hareketleri yaptıralım, adına da “Ginga Bishounen” -Galactic Pretty Boy: Galaktik/Yıldızlar Arası Cici Oğlan- diyelim. Değişimin sonunda saçlar Yu-Gi-Oh’tan araklanmış olsun. Bu arada robotumuzun giydiği ayakkabı 10 cm topuklu, 2 beden büyük sivri burunlu olsun. Değişim tamamlanınca kafamızın üzerinde de bir tüy bitsin -her şey tamamdı, tüyü dikmiş olduk-. Bu arada yaoi izlediğimiz hissiyatından kurtulamayalım. Tabii ecchi olayı da inceden mevcut. Anlıyorum, İngiliz, Fransız soyluları gibi triplere girmişsiniz ama… ama… ama yani…
Şimdi, bu kadar aşırı zıt uçlardaki “ilhamı” alıp bir kareye koymaya kalkarsanız, elinize robotlu bir saçma sapan anime geçiyor. Kaldı ki “Sengoku Basara 2” yerine konan seri böyle bir şey ise, yazık derim.
Bakın, kötümser değilim, animeleri ne kadar kötü olurlarsa olsunlar izlemeye çalışıyorum genelde. Bu seriyi de bitirdim ama bayağı azap oldu sinir bozukluğu dolayısı ile.
Öncelikle biraz daha sertleşebilirse ya da zırvalıkları temizlenebilirse -komple tabii- 25 bölüm akar gider. Ben bir günde izledim bitti.
Bir kere çizimler, grafikler, tasarımlar harika. Evet robotun ya da çocuğun abuk çizimleri çok kötü görünüyor ama olaya “tasarım” açısından, “çizim kalitesi” açısından bakarsanız adamlar inanılmaz iyi iş çıkarmışlar. Karakter tasarımları kusursuza yakın, uğraşılmamış ya da boş bölüm yok.
Müzikler yeterinceden daha iyi. Zaten Monochrome tek başına yeterli gelir. İzlediğinizde anlarsınız.
Hikaye aşırı sıradan. Robotlar var, insanlar var, dövüşüyorlar ki Dünya düzeni bozulmasın. Esas oğlan herkesi dövüyor, kimi dövse ona bir şekilde aşık oluyor. Vay arkadaş, sene neredeyse oldu 2022 (seri zamanı 2013’tü), hâlâ patinaja devam…
Sonuç olarak bu anime 4.5’tan 5/10 alabilir benden. Tavsiye etmiyorum ama bu dediklerim size çekici ya da eğlenceli de gelebilir diye, ağzımı da fazla açmıyorum. Ek not: 1080p sürümü gerçekten harika. Hani aranızda denemek isteyen varsa en azından 1080p’leri edinsin bence.

“Hoşuma Giden Şeyler”in kralı… Dededen Beşiktaş taraftarı… Anime izler, altyazılarla uğraşır.