Outbreak Company [TV][2013]

Bir süredir çeviriye pek vakit bulamadığımdan -yaşasın iş hayatı, evlilik, oğlanın işleri ve yoğunluk-, gitgide canımı sıkan bu bekleyişi sonlandırmak ve tekrar hızımı geri kazanmak için “sıradan” bir iki seri ile yarı boş zamanlarıma renk katmaya karar vermiştim.

Klasörlerim arasında gezerken, hep aklıma takılmış ve bir şekilde izlerim diye düşündüğüm Outbreak Company’yi gördüm ama açıkçası beklentilerim çok düşüktü. Hatta “ikinci ekranımda o oynar, ben de normal işlerimi yaparken ara ara ekrana dönüp duruma hakim olurum” diye düşünüyordum.

Size benden tavsiye, asla bir kitabı sadece kapağı ile yargılamayın.

Esas oğlanımız Shinichi, odasından dışarıyı uzun zamandır görmemiş, sevdiği kız tarafından reddedilip “hikikomori” moduna geçmiş bir şahıs. Nedir bu hikikomori derseniz, temel ihtiyaçları anime, manga, konsol ve bilgisayar oyunları olan, otakuluk mertebesinin üst seviyelerinde gezinen bir yalnızlık konsepti diyebiliriz sanırım.

İlk bölümden konuya girersek, basit bir test ve iş görüşmesi sonunda kabul edilip bayıltılıyor. Ayıldığında ise fantastik bir yerde, elflerin, cücelerin, krallıkların ortasında buluyor kendisini.

İş görüşmesini yapan ve onu işe alan şahsın anlattıklarından, Fuji Dağı’na yakın yapılan araştırmalar sırasında bulunan bir deliğin, içinden geçenleri paralel bir evrene attığını öğreniyoruz. Hükümet yetkilileri bu delik öğrenilmeden önce, içeride bazı araştırmalar yapmak istiyor. Bu yüzden de bir çeşit aracı ihtiyacı duduyorlar. Aracıdan istedikleri ise biraz enteresan: Bu ülkeyi otaku kültürü ile tanıştırmak! Manga okumalarını, anime izlemelerini, oyun oynamalarını ve ülkeler/diyarlar arasında dostluk platformu oluşturulmasını istiyorlar.

Karakterimiz bu yeni diyara geldiğinde ilk olarak Myucel ile tanışıyor. Kendisi yarı Elf bir hizmetçi. Bu diyarın kast sistemi biraz sert olduğundan, başlarda sistem biraz sert işlese de bu güzel kıza alışmak kolay oluyor.

Hemen ardından hükümetin gözetmen olarak atadığı Minori’yi görüyoruz. Kendisi iri göğüslü ve silahlı (bildiğin silah, gönderme falan yapmıyorum) bir arkadaşımız. Ciddi saldırı ve korkutma kapasitesi var. Gerçi ilerleyen bölümlerde biraz sıkıntılar yaratıyor ama olsun.

Bu ikilinin ardından, o diyarın kraliyet ailesi ile buluşuyor ve Prenses/Kraliçe Petralka, yani Kutsal Eldant Krallığı (Holy Eldant Empire) Kraliçesi Anne Eldant Petralka III, ile karşılaşıyoruz.

Petralka ilk başlarda aşırı şımarık ve dibine kadar kast sistemine bağlı bir karakter gibi aksettirilmiş olsa da, olayların gelişimi ve değişimi ile birlikte onun da anlatımı yumuşuyor. Daha katlanılabilir ve sevilebilir olması için birkaç bölüm yetiyor.

Karakterler temelde böyle. Diğer yan karakterler çok önemli olmadığı için geçiyorum.

Şimdi, asıl detayı anlatmadan önce çizim kalitesinden falan bahsedelim. Açıkçası çizim kalitesi sıradan. Yani bugün izleyebileceğiniz diğer animeler ile arasında bir sınıf farkı yok. O yüzden onları ne kadar severseniz, bunu da o derece sevmeniz olası. Tabi gene de deneyip görmek lazım. Bence sıkıntı yok, genel olarak beğendim diyebilirim.

Müzikler sıradan. Ekstra bir çaba gösterilmemiş ve normal şeyler dinliyoruz. Abartmaya gerek yok yani.

Peki müzik yok, ses sıradan da, ne diye kapağına bakmayın bu kitabın diyorsanız, çok keyifli bir seri olduğu için diyebilirim. Şimdi o “detay” geliyor.

Bu seride o kadar fazla gönderme var ki, insan bir süre sonra “dur ya, yakalarım ben bunları” diye her bölümü tekrar tekrar inceliyor. İzledikçe keyifleniyorsunuz, eğleniyorsunuz.

Seriye yerleştirilmiş, adı değiştirilerek kullanılmış ya da gönderme yapılmış anime ve mangalardan yakalayabildiklerimden bazıları şunlar;

  • Naruto
  • Death Note
  • Ninja Kaplumbağalar
  • Rozen Maiden
  • Gintama
  • Magi
  • Attack on Titan
  • Hunter X Hunter
  • Fate Stay/Night
  • Strait Jacket
  • Miku
  • Azazel-san
  • Madoka…

İşin eğlencesi ise, serinin aslında “tamamen” bunlarla örülmüş olması.

Şimdi, gelelim asıl gerçeklere. Benim için OC, izlenmesi ve keyif alınması gereken bir çalışma. Ama şunu da unutmamak lazım ki, kesin bir gerçek olarak bu seri çok “güvenli sularda” yüzüyor. Her tarafa yapılan göndermeler, lolicon ve harem temasının etrafında gezinen olaylar, askeriye ve basit politika işleri verilmesiyle hem kolay izlenebilir, hem de hemen hemen kimsenin sıkılmayacağı bir konsepti kuruyor. Sırf bu yüzden eleştirilebilir buluyorum. Gene de tekrar söylüyorum, kaçırmayın.

Bölümler:

I Landed in Another World
Moe Caretaker
Thou Art Invaders
Furry Spy
This Really Is Another World
Soccer… Soccer?
Maid in Japan
The Melancholy of Her Imperial Majesty
Swimsuit of the Dead
Magical Girl Petralka
Plot Silent, Plot Deep
Shoot the Invaders!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir