Macross Zero [OVA][2002]

Dünya tarihinin sayılı animelerinden, özel serilerinden ve ekstra ilgi gerektiren saplantılarından bir tanesidir Macross. Öyle bir yer etmiştir ki kafalarda, bu serileri izlememiş ya da henüz bilmiyor olanlara garip gözlerle bakılır. Kronolojisini bilmeyenler için karmaşık ve basitçe anlatılması mümkün değildir. Olaylar, kişiler, hikayeler ve araçlar için ayrı ayrı başlıklar açılması, hakkında kitaplar dolusu bilgi toplanmasını gerektirir.

Macross Zero’nun da bu külliyata eksik giriş yapmadığını belirtelim. Çok sade ve temelde basit gibi görünse de, olayları anlamak ve ardından gelen (daha önce izlediğimiz serilerdeki) onlarca bölümün birbiri ile olan ilişkisini ve seriler arası etkileşimleri açığa çıkarması açısından, muhakkak görülmesi gerekiyor.

Macross Zero, Zentraedi’lerin Dünya’ya gelmesinden, yani orijinal Super Dimensional Fortress Macross’un başlamasından bir sene öncesinde geçiyor.

UN Spacy ve Anti-UN grupları savaş halinde. Kahramanımız, bir UN-Spacy Tomcat F-14 pilotu olan Shin Kudo, Pasifik Okyanusu üzerindeyken bir düşman uçağı (dönüşebilir olduklarından bahsetmeme gerek yok sanırım) tarafından vurulup düşüyor. Düştüğü yer de Mayan adında bir ada.

Mayan, enteresan yerlilere ve o yerliler de bilinmeyen sırlara sahip. Adadaki kalıntılar, onların (yerlilerin) 9 yıl önce Dünya’ya düşen SDF 1 – Macross dolayısıyla, Zentraedi’lerle bağ kurmalarını sağlıyor ve dünyanın kalanının bundan haberi yok.

Bir süre adada kalıp iyileşen kahramanımız birliğine katılmak için geri döner ve bir VF-0 uçağının koltuğuna geçer. Artık elinde sadece Anti-UN gruplarla savaşmak ve Aphos adlı kalıntıyı ele geçirmeye çalışmaktan başka seçeneği yoktur. Asıl kötü olan ise, bunca yıldır kendi hayatlarına devam etmekte olan Mayan halkının, savaşın tüm sıcaklığını üzerine çekmiş olmasıdır.

Bu bilgiden sonra, beş bölümlük bir OVA’dan ne bekleyebilirsiniz? Hemen hemen her şeyi ve neredeyse hiçbirini. Macross Zero’nun çizimleri ve renkleri muhteşem, muazzam, harika. O kadar akıcı ve göz alıcılar ki, insan çoğu zaman afallıyor ve ne izlediğinden ziyade, etrafta olanlara takılıp kalıyor. Hele ki adanın içlerine ve kalıntılara doğru girildiği zaman, oralarda cereyan eden olaylardaki tasvirler gerçekten çok güzel.

Bunların yanında, hava mücadeleleri ve uçak animasyonlarından da kalite akıyor. Belki bir Macross Frontier olması mümkün değil tabi ama burada kısa bir OVA’dan bahsettiğimizi unutmayalım.

Genel olarak ne anlatılmak isteniyorsa, hep kaliteli çalışılarak anlatılmış. Ada, olaylar, gökyüzü, savaşlar, malzemeler hep “yardımcı figüran” olmak yerine, konunun bir parçası olarak detaylandırılıp çizilmiş. Bu yüzden de ister istemez belli bir çıtayı aşmışlar.

Konu üzerine burada konuşmak ne kadar doğru olur, bilemiyorum. Macross fanatikleri, belki takipçileri desem daha doğru olur, çoğu anlattığım şeyi beğenmeyecek ve “aslında şöyle” diye düzeltmeye çalışacak olabilir. O yüzden konunun olayların başlangıcını yeterli doygunlukta anlattığını söylesem yeterli olacaktır.

Ancak, hikayenin başlangıcı anlatıyor olması ve gerekli bilgiyi sağlıyor olması, konuyu bilmeyenlerin de sadece Zero’yu izleyerek başlangıç yapabilmelerini sağlıyor. Büyük artı ile başlıyor yani.

Ses ve müziklerin bir Macross kalitesinde olmadığını, ancak Macross kalitesinin aşırı yüksek olduğunu söylemek isterim. SDF Macross ile birlikte, bu seri kendi albümlerini, şarkılarını, marşlarını ortaya çıkarmış ve belli bir kültürün altına asla inmemiştir. Kendi adına konserleri düzenlenen bir seriden bahsediyoruz. Tabi ki de çok fazla şarkısı olmayan bir Ova, genel olarak geride kalmaya mahkum olacaktır bu başlıkta.

Atmosfer kesinlikle ihtişamlı bir sahneden alabileceğiniz doygunluğu sağlıyor. Olayların akışı, zamanlamalar ve bir sonraki serilere bağlanmanızı sağlayacak kadar detayı bu kadar temel şekilde verebilmiş olmalarını hayranlıkla izledim diyebilirim.

Kısacası Macross Zero’yu bir şekilde izlemeniz lazım. Belki robotlu ya da bilim kurgu çalışmalarından hoşlanmıyorsanız geri çekilebilirsiniz ama o zaman bile bir şansı hak ettiğini unutmayın.

Şunu da ekleyeyim, okuyun. Bu şiir, Mayan Adası’nın ilk yerleşim haline gelmesinin mitolojik hikayesi aslında.

“A long time ago, the birdman who travelled through the stars flew above the ocean. The fishman, in awe and fear of the birdman’s grand wings, said this to the birdman: “You may be able to fly, but you do not know how deep the ocean is. How sad and pitiful,” he laughed. The birdman was angered by this and cut off the tail and fins of the fishman. From the woulds, legs grew. This is how the first human, Rooy Kanu, was born.”

Bölümler:

Chapter One – The Ocean, the Wind, and…
Chapter Two – The Star on the Ground
Chapter Three – Blue Death Match
Chapter Four – Jungle
Chapter Five – Bird Human

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir