Hagane no Renkinjutsushi: Milos no Seinaru Hoshi / Fullmetal Alchemist: The Sacred Star of Milos [Movie] [2011]

Hagane no Renkinjutsushi: Milos no Seinaru Hoshi

FMA olsun, çamurdan olsun. Bu cepte…

FMA gelmeye devam etsin, canımı yesin. Bu da cepte…

Ama kendinden kaybetmeden gelsin…

Bu filmi, TV serilerinden hiç haberi olmamış ve bir anda anime izlemek isteyen insanlara denk gelmemiş diye kabul etsem, eski yapımları yüzeysel olarak geçsem sorun olmaz sanırım.

Zaten FMA’dan haberi olmayan bir anime izleyicisi ya 3 gün önce animeden haberdar olmuştur, veya boş konuşuyordur.

Temelde babaları tarafından daha çok küçükken terk edilen iki kardeşin, annelerinin de ölümünü kabullenememeleri ve simya yöntemi ile onu tekrar hayata döndürmeye çalışmaları ile başlayan hikayede, bu denemelerinin sonucunu çok ağır biçimde ödediklerini görürüz. Öyle ağır bir bedeldir ki bu, artık bütün bilgi ve zamanlarını cevaplara ayırmak zorundadırlar.

Şöyle ki; simya işlemi verilen değerlere karşılık bir değer elde etmek mantığındadır. İnsanların aklına ilk olarak “taşı toprağı altına çevirmek” gelse de, aslında simya “kimya” biliminin atasıdır ve hala da temel taşıdır diyebiliriz. FMA’da da annesini tekrar hayata döndürmek için uğraşan çocukların elinde belli kimyasallar var. Tam bir insan bedeni ortaya çıkarabilmek için gereken bileşenler -sülfür, tuz, potasyum ve sair- bellidir. Buna güvenip işe başlarlar ama insan dönüştürmek zaten simyanın en büyük tabusu olmasının dışında, ruh ve anne sevgisinin de herhangi bir karşılığı yoktur.

Bu yüzden denemeleri çok kötü sonuçlanır ve Alphonse -küçük kardeş- tamamen yok olurken, Edward -ağabey- ise bir bacağından olur. Sadece son anda kardeşini kurtarmak için yaptığı hamle ile, Edward sağ kolunu da simyanın takasına vererek kardeşinin ruhunu geri alır ve odada bulunan bir zırha bağlar.

Şimdi bu ikiliyle gelişen yolculuk, bedenlerini geri alma arzusu ve “simya taşı” -çevirisini yaptığım sıralarda “Felsefe Taşı” demiştik- kullanmakla bağıntılı bir görsel şölen sunuyor.

Hikayenin tam temeli bu. 2003’teki ilk seri mevzuyu kafasına göre şekillendirmiş, enteresan ama manga takipçilerini mutsuz eden bir filmle bitmişti.

Sonra bir şey oldu ve 2009’da birileri “mangaya sadık kalan bir sürüm” ile tekrar piyasaya çıktılar. O günlerin anısına, türkçe çevirisini yaptığım animeler arasında en sürükleyiciler arasında başı çekiyordu diyebilirim. Velhasıla, “Sacred Star of Milos” filmi de bu serinin devamı niteliğinde.

Bu arada merak edenler olursa, Animetre ve Animanist çalışmasıydı FMA: Brotherhood. Çok da güzel yapmıştık, çok da keyifle yapmıştık. Gene olsun, gene yaparız.

Burada bir açıklama yapmak lazım ki, evet film Brotherhood’un ardından yayınlandı ama aslında serinin devamı mantığında değil. Daha çok tam Ed ve Al’in simya taşı için insanların kaynak olarak kullanıldıklarını anladıkları sürece denk geliyor. Yani Brotherhood zaman skalasına göre 7. bölümden sonra bir yerde. Mustang’in gözleri de olduğuna göre, en azından 45. bölüm civarlarına kadar -bu kısımda son hikaye başladığı düşünülürse- bir son çizebiliriz. Biraz daha daraltabilirim ama uğraşmak istemiyorum.

Filmden ne haber?

Film eğlenceli, konuyu bilen ya da bilmeyen herkes izleyebilir. Gene FMA’nın o ilginç çevre çizimleri ve tasarımları ile örülü, müzikal seçimler muhteşem, karakter yerleşimleri ve hikaye anlatımı efsanevi. Ama şöyle bir sorun var ki, sanki iki farklı stüdyo birleşmiş gibi görünüyor. Fotoğraflara bakarsanız siz de detayları göreceksiniz. Seride böyle çizimler hiç olmamıştı. Baştan savma desem, FMA için yapmazlar. Becerememişler desem, FMA’yı böyle harcamazlar. Bilemedim ne olduğunu. Sanki seriye koyamadıkları bir hikayenin, birkaç karakterin falan üzerinden geçip hazırlık yapıyor gibiler.

Film simyacı bir ailenin savaştan kaçma sahnesi ile başlıyor. Etraflarındaki ölümden bilgilerini kaçırıyorlar ama gittikleri yerde de avcılara yakalanıyorlar. Ailenin küçük kızı Julia tüm bu vahşetin içinde önce insanların, sonra ebeveynlerinin, ardından da ağabeyinin ölümünü görüyor.

Ardından Al ve Ed büyük bir yangını araştırmak için şehir merkezine gittiklerinde, bunun büyük bir binadaki bir patlamadan kaynaklandığını ve hücredeki mahkumun yanına Julia’nın gazeteden kopartılmış bir fotoğrafını alarak kaçtığını öğreniyorlar. Tabi mahkumun kaçışında simya kullanmış olması ve onların düşündüklerinden farklı bir tekniğe sahip olması, bizim ikiliyi araştırmaya itiyor.

Şimdi tüm bu karakterlerin yolu Milos şehrinde ve onun gizemlerinde buluşmak üzere hareketleniyor.

Aklıma takılanlar…

Bu film ile kürt halkları birleştiren/bağdaştıran bir sürü yazı okudum. “Topraklarından zorla sürülen ya da toprak sahiplerine çalışmak zorunda kalan halk” mantığındaki bu yazılar sadece provokasyon. Yani o zaman kavimler göçünden, hatta kıtasal evrimlerden başlayalım deli gibi, her dil/lehçe/din/ırk/renk/tip için ayrı ayrı benzetmeler yapalım. Daha neler.

Böyle yapımları özel emellere alet etmek çok kötü yani. Yapmayın…

Filmin çizimlerindeki sorun karakterlerde bu arada. Arka plan mükemmele yakın ama karakter animasyonları ve simyacıların “ışıldamaları” sanki fazla kötü görünüyor. Yani kötü görünmüyor aslında galiba ama FMA’yı izledikten sonra bunlara bakmak çok enteresan hissettiriyor. Başka bir animeden çıkmışlar, “aksiyon var dediler geldik” demiş gibiler. Gene de genel havayı bozamamışlar tabi.

Yani izleyin bence. Zaten FMA takip etmiş ya da bulaşmış olup da filmleri, OVA’ları gözardı edecek adam yoktur sanırsam…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir