İlkbahar, yaz dönemi genel olarak çıtır çerez animelere gebedir ve hemen her sene bu dönemde çıkan yüzlerce animeden üç, beş, en fazla on tanesi sivrilir, kendisini diğer örneklerden sıyırır. Çizimleriyle, müzikleriyle, hikayesiyle öyle bir çarpar ki ayağa kalkamazsınız.
O kadar heveslenmeyin. Bu onlardan değil. Bıradan bir konsol oyunu uyarlamasından fazlasını bulamayacağınız, ortalamanın üzeri çizimleri ve sıradan müzikleri olan kısa bir seri sadece. Ama izlenmeye değer gibi.
Kahramanlarımız Daichi ve Hibiki çok yakın iki arkadaş. Bir gün son günlerde bayağı meşhur olan Nicaea adında bir siteye resimlerini gönderirler. Sitenin olayı, resmini gönderdiğiniz arkadaşınız öleceği zaman yaklaştığında, nasıl öleceğini size göstermesidir. Kahramanlarımız böyle bir şeyin olabileceğine inanmasa da, lise gençliği eğlencesi olarak siteye birer resim eklerler.
Bundan kısa bir süre sonra evlerine gitmek için metroya indiklerinde, ölümlerinin videoları telefonlarına gönderilir. Korksalar da inanmazlar ama gene de metrodan çıkmak gerektiğini düşünürler, zira telefonlarındaki videoda, trenin altında kalacakları görülmektedir. Daha bunu sonuca bağlamadan, bir anda her yer sarsılır ve perona yaklaşan metro treni yolundan çıkıp herkesi öldürür.
Tam bu anda kahramanlarımıza cevaplamaları gereken soru yöneltilir: “Yaşamak ister misin?”
Kahramanlarımız tabi ki “evet” der ve enteresan bir konsepte düşerler. Artık gerçek dünyada birer savaşçı olmuşlardır. Yanlarında da telefonlarından kontrol edebildikleri zebanileri vardır. O zebaniler yardımıyla, insanlara saldıran ya da başıboş gezen kötü ruhları engellemeleri gerekmektedir.
Konu sıradan, hikaye gelip geçici ve sıradan, müziklerin pek albenisi yok ve sıradan, animasyon fena değil vesıradan seviyesinin biraz üzerinde. Kısaca bu seri gerçekten sıradan. Çok sıkı bir anime izleyici değilseniz ya da basit, çerezlik birşeyler izlemek istiyorsanız, sıkılmadan takip edebilirsiniz. Açıkçası ben ilk 5, 6 bölümden sonrasını “bu kadar izledim, bitireyim bari” dedim. Sonunu fena bağlamadılar aslında, haklarını vereyim ama oraya gelene kadar bayağı sıkılmıştım.
Karakter gelişimi diye bir şey yok, olaylar çok kopuk ilerliyor. Temel hikayenin de basitliği yüzünden sıkılmanız olası. Esas karakter Hibiki’yi örnek alalım. Tamam adam animenin protagonisti ama arkadaş, adam daha nereye düştüğünü anlamadan, en güçlü karakterlerin bile çağıramadığı bir zebaniyi kontrol etmeye başlıyor. O da yetmiyor, bir o kadar güçlü ikinci zebaniyi de ediniyor. 80’lerin “yenilirken son gazla rakibini yere seren adam” tripleri kısaca… Daichi ise tam tersine ne kadar saçma zebani varsa bir şekilde ediniyor ve hiçbir işe yaramıyor. En sonunda nereden geldiği bilinmez, birdenbire çılgınca güçlü bir zebani ediniyor. O arada da Hibiki’nin dövemediği adamları bile tokatlıyor.
Kısaca başıyla sonu pek bağlantılı olmayan, araya serpiştirilmiş aksiyonla desteklenmeye çalışılan ama daha iyi serilerden akıl alması gereken ve karakter gelişimi, hikaye kurgusu ya da anlatım zekası barındırmayan bir yapım olmuş. Yani pek tavsiye etmiyorum.
Bölümler:
Melancholy Sunday | |
Monday of Upheaval – I | |
Monday of Upheaval – II | |
Monday of Upheaval – III | |
Tuesday of Turbulence – I | |
Tuesday of Turbulence – II | |
Wednesday of Transformations – I | |
Wednesday of Transformations – II | |
Thursday of Shock | |
Friday of Farewells | |
Saturday of Variances | |
Sunday of Realization – I | |
Sunday of Realization – II |

“Hoşuma Giden Şeyler”in kralı… Dededen Beşiktaş taraftarı… Anime izler, altyazılarla uğraşır.