Death Note [TV] [2006]

Death Note

Birisini öldürmek isteseydiniz, nasıl bir senaryo gelirdi aklınıza acaba? Bıçak, silah, zehir, kaza süsü? Nerede olmalıdır bu planlar? Kaç kişi içermelidir, kimlerle paylaşılmalıdır, nedenleri bilinmeli midir? Bir mantığı olmalı mıdır? Mantığı kim onaylamalıdır?

2006’nın en büyük animesine bakmaktayız baylar ve bayanlar. Mantık, cesaret, çizim, anlatım ve matematik. Kendi içinde kendisini destekleyen ve çürütmeye çalışan güçler yaratmış ve onlarla savaşmış bir eser var elimizde. Death Note…

Girişin fazla saldırgan ve biraz da olsa düşündürücü olduğunun farkındayım. Öyle ya da böyle, belki psikolojik olarak, belki de sadece bir film ya da kitabın bir sahnesindeki basit bir olayın akılda canlandırması olarak, birisinin ya da birilerinin ölümünü aklımıza getirmişizdir. Ya da “getirmeliyiz” mi demeliyim? Ama tabi, ben kim oluyorum da bu tarz şeyleri sorguluyorum? Adım sonunda deliye çıkar muhtemelen.

Dünya üzerinde iki tür insan vardır. Death Note izlemiş olanlar (Death Note hayranları) ve Death Note izleyecek olanlar (Death Note’a hayran olacak olanlar). Bu kadar açık ve net söylerim bunu, bir şekilde de birileri bana katılır, eminim. Her ne kadar üzerinde çok uğraşılsa da, uzun yıllar içinde tüm kapalı kutuları cevapladığı görülmüş enteresan bir seridir.

Mevzuya geçelim…

Light Yagami inanılmaz derecede zeki ve akıllı bir lise öğrencisidir. Bir gün okul bahçesinde, üzerinde “Death Note” yazan bir defter bulur ve incelemeye başlar. Kısa zamanda defterin doğaüstü özelliklerini keşfeder ve içine adını yazdığı kişileri öldürebildiğini anlar. Artık onun için bir tanrısallaşma dönemi başlamıştır ve kötülüklerin karşısına dikilecek kadar gücü de vardır.

Bu arada defterin sahibi de Ryuk adında bir ölüm tanrısıdır. Diğer ölüm tanrılarıyla (ölüm melekleri mi demek daha doğru olur acaba?) yukarıda canı sıkıldığı için, defterini dünyaya atmış ve olayların gelişimini izlemek istemiştir.

Bu arada Light’ın defterle olan ilişkisi, onu en büyük rakibi ile karşı karşıya getirir. “L”.

L karakteri için de aynı Light gibi aşırı zeki ve akıllı demek mümkün. Hatta kimi noktalarda birbirlerini yenseler de, yekün de eş ederlere sahipler. Zaten seri boyunca aslında kanlı ve ölümlerle dolu bir satranç oyunu izlemiş oluyoruz. Hamleler birbirlerini takip ediyor ve arada kalan piyonlarla birbirlerini tartmaya devam ediyorlar.

Konunun özüne indiğimizde, insanın güç sevdası ve eline güç verilen kişinin sorumluluklarını nasıl tartacağı tartışmasını görmüş oluyoruz. Dünya tarihi aşırı güçle delirmiş, umursamaz ve sorumsuz hale gelmiş dehalarla doludur. Bu seride de Light’ın aslında elindeki güce ne kadar hükmedebildiği ve ne kadar yozlaştığını izleme imkanı buluyoruz. Dünyadaki tüm kötülükleri ve kötüleri kaldırma çabası gerçekten mantığa uygun olsa da, iyilik ve kötülüğün dengesini çizebilmek için gereken formülün nasıl hesaplanabileceği bir muammam. Sizin kötü olarak addettiğiniz görüntünün, kişinin ya da nesnenin arka planında neler olduğunu bilmeden onu yargılamak, aslında sizin de bir tür “kötü” olmanıza sebep olur.

Kaldı ki böyle bir sorguyu yapabilecek gücü bir kişiye teslim etmek, hatta bu gücü başkasına teslim edebileceğiniz hakkına sahip olduğunuzu düşünebiliyor olmak bile bir sıkıntı.

Gerçi seride bu konuyu insan olmayan bir varlığa bağlayarak kapatmışlar. O yüzden üzerine sadece düşünmek yeterli.

Şimdi biraz seriye dönelim.

Çalışma toplamda iki atlama yapıyor. İlki Light’ın defteri bulması ve kullanmaya başlaması, ikincisi ise L ile olan sert çatışmaları ve sonuca bağlanma. Her ikisinde de anlatılmak istenen konuların ağır matematiklerle veriliyor olması insanı cezbediyor. Bu bağlamda konuya eklenen Misa karakterinin de hakkını verelim. Onun da bir defteri var ve aslında biraz da fırlamalığından dolayı, defterin farklı özelliklerini kullanıyor. Light’ı sevdiği için de aralarında garip bir çatışma devam ediyor.

Misa aslında Light’tan daha güçlü, konuya daha hakim ve ondan daha fazla bilgiye sahip. Kim ne derse desin, konunun Light ile sona varmasındaki tek sebep Misa’nın iyi davranması. Biraz daha deli olsa, konu kafadan kapanırdı.

Bir de normal insanlar mevzusu var. Normal derken, konudan haberi olmayanlar. Yani haberi olsa bile buna inanamayacak kadar temel düşüncelere sahip olanlar. Yani temelde bizim gibiler.

Onlar için tüm konsept aslında insanları nasıl öldürdüğü bilinmeyen ve arkasında hiç iz bırakmayan bir katili yakalamak üzerine kurgulanmış durumda. Her ne kadar hikayeye geniş açıdan bakmaya başlayacak olsalar da, onların da tabanında karşı koyamadıkları bir korku yattığı açık. Onların psikolojisine de, izledikçe ısınıyorsunuz.

Tabi şimdi bu kadar yazıdan sonra gönül isterdi ki bütün yeni animeciler gibi “dünyanın en iyi animesi bu, herkes ilk olarak bunu izlemeli, diğerleri çok dandik” falan demeyi ama işin rengi öyle değil.

Bir kere karakterler çok mükemmel tasarlanmış. Neredeyse hiç hataları yok gibi resmediliyorlar ama kendi içlerindeki sorunlar göz ardı ediliyor. Örneğin L ile Light’ın düellosunda, her iki tarafın da bazen absürde kaçan “ben böyle düşünürsem o şöyle düşünür, o zaman şu şekilde düşünmem gerekir ama ya o da bunu düşünürse diyerek başka bir şey düşüneyim” konsepti o kadar uzuyor ki, artık o kadar uzun hamleleri tasarlayabilen insanların neden birkaç adım daha ilerlemediğini ya da bağlantıları çözemediğini anlamlandıramıyorsunuz. Hani belki buna L’nin yanındakilerin desteği diyebilirsiniz ama o zaman da Light’ın da dışarıda olması lazım ki o da tüm işlemi takip eder konumda duruyor.

Ayrıca Light ve L dışında üzerine konuşulabilecek ağır karakter yok. Bütün seri boyunca sadece iki kişiyi anlamaya çalışıyoruz ki onlar da yeterince derin anlatılmıyor. Sadece konsept tasarım olmaları için hazırlanmışlar gibi düz bir hikaye var, devamı fasa fiso.

Aksiyon ve duygusal modlara çok fazla yer verilmemiş ve genel olarak bir süre sonra ne olacağını tahmin edebiliyorsunuz. Demek ki onlar da o kadar akıllı değil, biz izleyiciler de fazla sorgulama ihtiyacı hissetmiyoruz.

Ve son aklıma gelen de defterin Light tarafından bulunması. Sanki “tanrılar böyle istedi” gibi bir durum yaratılıyor ama o anda onun dışında birisi orada bulunsa, defteri o alacaktı ve Light hala kendi kendine haberlere bakıp dünyayı eleştirmeye devam edecekti.

Gelelim diğer konulara…

Serinin çizim ve animasyon kalitesi kesinlikle çok başarılı. Akıcılık, çevre tasarımı, hikaye kurgusunun yerleştirilmesi vesaire, hepsi gerçekten kalite kokuyor. Karakterler standart tasarımlara sahip olsa da, ortalama bir anime ile karşılaştıramayacağınız kadar iyi.

Müzikler gerçekten çok iyi. Tabi bunu sadece giriş ve kapanış şarkıları olara geçmiyorum. Seri devam ederken verilen ara müzikler de sizi seriden kopmadan bir sonraki olaya ya da sahneye bağlayacak havayı çok rahat oluşturuyor. Haklarını yiyemem.

Konu zaten başarılı. Hatta son yılların en iyi üç, bilemedin beş konusundan bir tanesi. İnsanları, sevmediklerinin adını bir deftere yazma isteği uyandıracak kadar kaliteli yani.

Sonuç olarak bu animeyi “ölmeden önce izlemeniz gereken animeler” listesine yazmayanın kafasında bir sorun vardır.

Ama gene de diğer serileri atlamadan devam etmeyi unutmayın.

Ek not: Şunu unutmayalım… Evet, Death Note gerçekten çok iyi bir anime. Ancak, durup durup etrafta “Death Note izledim, başka animeye gerek yok, efsane, dünyanın en iyisi” falan diye gezinen birilerine denk gelirsem, tatsızlık çıkar gene de…

Bölümler;

Rebirth
Confrontation
Dealings
Pursuit
Tactics
Unravelings
Overcast
Glare
Encounter
Doubt
Assault
Love
Confession
Friend
Wager
Decision
Execution
Ally
Matsuda
Makeshift
Performance
Guidance
Frenzy
Revival
Silence
Renewal
Abduction
Impatience
Father
Justice
Transfer
Selection
Scorn
Vigilance
Malice
1.28
New World

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir