İlk ona girecek animeler serisinden bir başyapıt daha. İnsan hem izlerken, hem üzerine konuşurken, hem de izlediği bölümleri sindirmeye çalışırken keyif alabilir mi sizce bir animeden?
Emin değilseniz okuyun.
Sene 2071 ve insanlık uzay yolculuğunda büyük bir adım denemesinden başarısızlıkla çıkmış. Saniyelik yolculukları mümkün kılacak bir geçiş denemesi sırasında meydana gelen kazada yaşanacak bir yer olmaktan uzaklaşan dünya, insanların güneş sistemine yayılıp, kendilerine farklı bir yol çizmelerini zorunlu kılmış. Tabii eski yaşamın olmadığı bir süreç başlayınca da, hayata devam etmek için başka türlü yöntemler bulunmak zorunda kalınmış.
Bizim konumuzu oluşturan iş, ödül avcılığı. Artık azılı suçluları yakalayanlara “Cowboy” deniyor. Ve bu işteki en iyiler de bizim asıl kahramanlarımız.
Serimizin isminin diğer yarısı olan “Bebop” ise, Jet ve Spike’ın gemisi. Bu işlerin en iyi sığınağı olan gemi, onlarında yuvası tabi ki. Gemi dediysem, öyle Yıldız Savaşları temalı bir şey değil. Daha kalite, daha antika, daha soylu ve çok güçlü.
Spike geçmişi biraz karanlık bir ödül avcısı. Enteresan kalibrede bir dövüş stiline sahip ve silah kullanmada da çok usta. Yapı itibariyle işleri biraz sert çözer pozisyonda olması dolayısı ile de serinin lokomotifi ve bölüm tasarımcısı diyebiliriz.
Jet ise eski bir polis ve bir eli mekanik. Zamanında bazı şeyler yaşamış belli ki. Biraz sert bir ifadeye ve temel olarak “baba figürü”ne sahip. Konseptin toparlayıcı rolü ona yıkılmış gibi duruyor.
Bu ekibe bir sonraki katılanlar ise Faye Valentine ve Edward Wong Hau Pepelu Tivrusky IV. Faye tam bir “hatun”. Seksi, güçlü, kendine güveni tam, hırslı. Tabi böyle anlatınca sanki bir fan servis karakter diktiler gibi geliyor olabilir ama alakası yok. Faye’in kimliği başlı başına bir hikaye. Edward ise (Edward Wong Hau Pepelu Tivrusky IV) garip olsa da diğer dişi karakter. Tam bir bilgisayar delisi, dijital işleri çözmekten sorumlu bir ufaklık. Onun sevimli ve “yüreğinin sesini dinler” hallerine bayılmamak elde değil.
Son ama özel karakter olarak da Ein. Kendisi Corgi cinsi inanılmaz akıllı bir köpek. Sevimli, eğlenceli ve dizinin bizi zorlamaya başladığı yerlerde nefes aldırtan bir oyuncak gibi.
İşte konumuz bu karakterlerin ödül avcılığı serüvenleri gibi bir kabuğa sahip olsa da, aslında işin özünde insanları, birlikteliği, ayrımcılığı, yaşam mücadelesini ve daha pek çok alt başlığı takip ettiğimiz bir çalışmayla karşı karşıyayız. Gereğinde kanlı, gereğinde aşık, biraz sevimli, kenardan politik ama bolca dövüşlü bir seri.
Bebop ilk yayınlandığında, TV Tokyo 12 bölüm dayanabilmiş ve şiddet öğeleri içermesinden dolayı yayından kaldırılmasına karar vermiş. Bir sene sonra seriye el atan WOWOW ise, ufak ince ayarlar ve bir kısım düzeltmelerle beraber 26 bölümün tamamını yayınlıyor ve dönemin anime dünyasında Bebop resmen bir güneş gibi doğuyor. Aldığı ödüller, övgüler, çizim tekniği, animasyonların güzelliği ve hikaye anlatımındaki göndermelerle kendine sıkı bir yer ediniyor.
Bundan sonrası artık önce dilden dile, sonra çeşitli medyalardaki satışlarda yaşanan büyük başarı ve giderek artan bir şöhret.
Konu Bebop olduğunda artılar saymakla bitmez gerçi ama bizim için en önemli kısmı, tüm bölümlerin bağımsız olarak izlenebilmesi, müzikleri ve konunun hatıralarla örülü kurgusu diyebiliriz.
Tüm bölümler bağımsız olarak izlenebiliyor dediysek de, tabi kafanıza göre bölüm sırası ile izleyemiyorsunuz ama senaryonun ve konunun omurgasını takip edebildiğiniz sürece, tüm serüveni farklı zamanlarda ve aralıklı olarak takip etmeniz olası. Kendi içinde tamamlanan her bölüm, sizi hem kendisine bağlıyor, hem de asıl konudan uzaklaşmadan detayları vermeyi başarıyor.
Müzikler başlı başına bir dünya. Animeden birazcık anlayıp da Yoko Kanno ismini duymamış olan var mıdır? Hiç sanmıyorum. Hayır, varsa öyle birisi hemen yardım elimizi uzatalım.
Serinin tüm müzikal çalışmaları Yoko ablamıza emanet edilmiş durumda. Kendisi de bizim beklentilerimizi hiç boşa çıkarmamış ve caz, blues, rock havalarında gezinen, öyle güzel bir albüm hazırlamış ki, başlangıcından bitişine kadar nefessiz dinliyor ve her bitişte tekrar başa dönme arzusuyla doluyorsunuz. hele ki giriş parçası olan “Tank!”, çoğu anime serisinin tümünden daha güzel bir parça.
Son olarak da geri dönüşler var. Spike’ın geçmişinden her bir anı öyle ince bir yapıyla işlenmiş ki bölümlere, ne zaman geçmişine bir bakış atsak resmen “aydınlanma anı” yaşattırıyor. Bazen hüzünlü, bazen komik olmakla birlikte, genelde konuyu takip edemediğinizi anlamışlar gibi kopuklukları komple onaran bir şema çizmişler.
Sonuç olarak; Cowboy Bebop kendi içinde tutarlı, 7/8’lik bir albüm ayarında, biraz esnek ama genel olarak sert ve çılgın bir orkestra çalışması gibi diyebiliriz. diğerlerinin yapamadığını yapabilen, anlatırken yorduğunu anlayıp yavaşlayan, yavaşladığını fark ettiğiniz sırada tempoyu yükselten bir spor dalı gibi. Kesinlikle izlemedim, izlenmedi demeyin, dedirtmeyin.
Bölümler;
Asteroid Blues | |
Stray Dog Strut | |
Honky Tonk Women | |
Gateway Shuffle | |
Ballad of Fallen Angels | |
Sympathy for the Devil | |
Heavy Metal Queen | |
Waltz for Venus | |
Jamming with Edward | |
Ganymede Elegy | |
Toys in the Attic | |
Jupiter Jazz Part I | |
Jupiter Jazz Part II | |
Bohemian Rhapsody | |
My Funny Valentine | |
Black Dog Serenade | |
Mushroom Samba | |
Speak Like a Child | |
Wild Horses | |
Pierrot Le Fou | |
Boogie-Woogie Feng-Shui | |
Cowboy Funk | |
Brain Scratch | |
Hard Luck Woman | |
The Real Folk Blues Part I | |
The Real Folk Blues Part II |

“Hoşuma Giden Şeyler”in kralı… Dededen Beşiktaş taraftarı… Anime izler, altyazılarla uğraşır.