Cage of Eden – Eden no Ori [Manga] [2008]

Cage of Eden Cover

Sineklerin Tanrısı, Lost, Bermuda ya da Amazon izleyip sevdiyseniz, bir de ruhsal ya da bilimsel açıklanamayan yer değişimleri gibi konulara da merakınız varsa, tam yerine geldiniz. Cage of Eden’in hikayesi sizi sarmalayacaktır.

Mangaka: Yamada Yoshinobu
Yıl: 2008
Bölüm: 185
Durum: Tamamı İngilizce taranmış
Not: 6,5-7/10
Diğer bilgiler: Sonu varmış gibi görünse de, aslında iptal edilmiş bir seri olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Konu

Akira ve okul arkadaşları, Guam’a yaptıkları geziden dönmektedir. Her şey normal gibi görünürken, Guam’dan kalkan uçak türbülansa girer ve Pasifik açıklarında bir adaya düşer. Çarpışmanın şiddetiyle bayılan Akira, kendine geldiğinde arkadaşlarından olaylar hakkında genel bir bilgi alır. Hayatta kalmak istiyorlarsa, tarih öncesinden kalma ve nesli tükenmiş hayvanlara, bitkilere ve insan psikolojisine karşı savaşmaları, hepsini atlatıp hayatta kalmaları gerekmektedir. Bu arada zamanla adanın gizemlerini keşfedecek ve kurtulmak için bir yol bulmaya çalışacaklar.

Düşünceler

Cage of Eden seneler önce okuduğum ve açıkçası harika ilerlemesine rağmen bir anda garip bir şekilde bitmesiyle beni cidden rahatsız etmiş bir manga. Gönül isterdi ki mangakası gerçek bir son bulsun ve bu kadar güzel bir hikayeyi tam olarak “sırf bitsin diye” sonlandırmasın. Bununla beraber gene bence acilen bitirilmiş olması yüzünden, her tarafından ayrı bir eksiklik akan serilerden biri daha haline gelmiş.

Arkasında türlü teoriler bırakmasıyla birlikte, Kodansha (yayımcı firma) sadece “yeni serilere yer açmak için” bitirdiğini söylese ve iptali böyle açıklasa da, genel kanı mangakanın milyon tane konuyu iç içe sokması ve ilk açıkları bile sonuçlandıracak konulara girememesi yüzünden artık hikayeyi toparlayamayacağını düşünmeleri şeklinde. Açıkçası ben de bunu destekliyorum çünkü onlarca anlaşılmazlık, yüzlerce bilinmezlik, daha sayamadığımız kadar anlamsızlık var ki, en az bin sayı olması lazımdı ki bunlar toparlanabilsin.

Cage of Eden’in çizim kalitesi ortalamanın üzerinde. Kimi zaman ortam gölgelendirmeleri uyumsuz, çizimler de boş görünse de, belli bir çizginin üzerinde kalmayı başarıyor. Tabii asıl sorun tüm bu çizim kalitesini destekleyen hareket ifadelerinin beklenen kadar iyi birleştirilememesinde. Örneğin büyük bir canavar devreye girecekse, bazen çizimler, bazen de karakterlerin yüzlerinden anlamamız lazım diye bekliyoruz ama bir kısım bölümde alakasız biçimde sahneye dalıveriyorlar. Kendinizi konuya kaptırmış giderken hayal edin. Her şey iyi derken bir anda acaba şimdi ne bulacaklar düşünceleri arasında abuk bir yaratık ortaya çıkıyor. Daha üç sayfa önce ortalık araştırılmış, güvenli olduğuna kanaat getirilmiş bir yerde sırf heyecan olsun diye canavar iliştirmek ne alaka? Hop diye on sayfa bir anda buna gidiyor, siz asıl konudan uzaklaşıyor, ardından tekrar ana konuyu yakalamak için kıvranıyorsunuz.

Tabii tek sıkıntımız bu garip ani atlamalar değil. Hikayedeki ana boşlukların yarattığı anlamsızlıklar da insanın aklına takılıyor. Bahsettiğim gibi hala bunların ana sebebi olarak hikayenin gereğinden fazla derin ya da neredeyse üzerine hiç derin bir düşünce konmadan yayınlanmaya başlanmış olması olduğunu düşünüyorum. Belki yayımcının ekibi çok destek olmadı ya da mangakanın hayal dünyasında kurduğu evren çok geniş, hikaye de olandan çok daha derindi ama sonuç bir sürü soru işareti ile sonlanmak olmuş.

Karakter gelişimleri biraz garip, biraz mâkul gidiyor diyebilirim. Başlangıçta zaten Akira, Rion ve Yuki’nin kahramanlar olduğunu öğreniyor ve takibe başlıyoruz. Bu gelişim bizi savaşçı ve inatçı Akira ile asıl sevgi pıtırcıkları Rion ve Yuki dizilimine götürüyor. Burada bir Sineklerin Tanrısı etkisiyle birlikte ekipteki parçalanmalar düzeneğine denk düşüyor ve hemen her habitat içinde bir şekilde varlığını gösteren “sadece güçlüler hayatta kalır” ile “madem kimse yok, o zaman suç serbest” oluşumları karşımıza çıkıyor. İşin hafif psikolojik ve derinleşemeyen insan kimyası karakteristiklerini de böyle takip ediyoruz. İnanılmaz bir gelişim olmamakla ve beklenen sonuçlara ulaşmakla birlikte, arada garip tokatlar yemek de olası. Beklenmedik karakterlerin hiç düşünülmeyen dönüşümlerine tanık oluyoruz. Bu arada tokat demişken, Akira’nın kalça tokatlaması da ilginç… Okursunuz.

Karşılaşacağınız başka denklem sorunlarından da bahsetmeden geçmeyeyim.

  • Bir kere adada farklı dönem ve yaşam koşullarına ait onlarca tür yaşıyor. Nasılsa her yaşam şartı ortak.
  • Adada hikayenin başından kalma (belki uçak kazasından 50 sene önce dizayn edilmiş) binalar, makineler var ama hepsi geleceğin teknolojisiyle işlemiş.
  • Kimse tehlikeli bölgenin dışına çıkmıyor. Sürekli aynı bölgeyi okuyoruz.
  • Miina hariç kimsenin konu ya da hikaye içinde aslında öneme sahip olmaması garip gelmiyor mu? Üstelik adayı aslında Akira’nın annesi kuruyor diyebiliriz.
  • Dünya’nın kalanı nerede? Yani kimse uçağın kaybolduğu yerde o adanın olduğunu fark edip “dur bir ekip kurup oraya destek birimi kuralım, olayın üzerine gidelim, belki bizim yediğimiz haltların sonucudur” dememiş mi?
  • Neden herkes kafayı yiyor? Madem kafayı yiyor, neden sadece saldırganlaşıyor?
  • Manyak dede bütün canavarları yaratmış da, neden resmen çoğunu ölümsüz (zaman bağımsız) yaratmış?
  • Mezarı buldular, güzel. Bir mezar neden kimsenin ulaşamayacağı ya da taziyelerini sunamayacağı şekilde hazırlanır ki?
  • Daha gider bu.

Toparlayalım lütfen

Şimdi bu kadar tatavadan sonra bu seriyi özel yapan nedir ki önce övüp sonra sövüyorsun diyenler olacak haliyle. Şunu açıkça söylemek istiyorum ki bunun bir manga olduğunun ve türlü saçmalıklar, gariplikler içereceğinin farkında olarak okuduğumdan dolayı, kafamda sistematik bir şekilde olaylar ile okuduklarımı işliyorum. Bu da şu demek oluyor ki, her ne kadar genel olarak 5-6, konu olarak 6-7, hatta 8 alabilecek olsa da, okuyucuyu rahatsız edecek derecede fazla boşluğu ve anlamsızlığı yüzünden dışarıdan baktığından 5 yeterli gibi görünüyor. Amma velakin bir sistematiğe sahip oluşu ve tabanının sağlamlığı dolayısı ile okumayanın çok şey kaybedeceğini düşünüyorum.

Tek cümleyle özet geçsek?

Lost’tan daha derin ve mantıklı ama en az o kadar da havada kalmış bir seri.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir